Bu çalışmada kadın voleybolcuların sportif ve sosyal deneyimleri toplumsal cinsiyet perspektifi açısından incelenmiştir. Toplum algısında kadınlara özgü bir spor dalı olarak öne çıkan voleybol, kadın sporcuların toplumsal deneyimleri açısından sorunsallaştırılmıştır. Çalışma nitel yöntemle yürütülmüştür. Veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme kullanılmış ve fenomenolojik desene göre tasarlanmıştır. Bu doğrultuda 1980-2019 yılları arasında en az 10 sene voleybolda sporculuk deneyimi bulunan 30-67 yaş aralığındaki 15 kadın sporcuyla görüşülmüştür. Yardımcı veri toplama tekniği olarak doküman analizlerinden yararlanılmıştır. Araştırma bulguları altı temaya ayrılmıştır. Bu temalar; ‘Türk spor tarihinde kadın voleybolu, Voleybolcu kadın bedenine yönelik toplumsal algı ve meşrulaştırma biçimleri, Voleybolun kadınsı bir spor dalı olarak konumlandırılması, Yerel bir kimlik ve temsil biçimi olarak “Filenin Sultanları”, Sosyal kurumlar ve kadın sporcu deneyimi: voleybol ve ev içi (aile) arasında toplumsallaşma biçimleri ve Voleybolda yıldırma, taciz ve istismar’ başlıkları altında sıralanmıştır. Bulguların analizi sonucunda voleybolcu kadınların toplumsallaşma süreçlerinde, toplumsal cinsiyet ilişkilerine bağlı kuşaklar arası farklılıklar ve süreklilikler yaşandığı görülmüştür. Türkiye’de voleybolun erken dönemlerinde kadın voleybolu, bedene özgü değerlendirmeler üzerinden kodlanmakta ve kadınların sportif performansı kadın cinselliğinin gölgesinde kalmaktadır. Günümüzde voleybolda kadınlar erkeklerden daha başarılıdır. Bu durum voleybolun toplumsal cinsiyet kalıp yargıları üzerinden kadınsı bir spor dalı olarak meşrulaştırılmasına ve kodlanmasına yol açmaktadır. Türk spor tarihi boyunca medya tarafından voleybolcu kadınlara farklı temsil biçimlerinin yüklendiği görülmektedir. Araştırmamıza göre bu temsil biçimleri toplumsal algıya sırasıyla; “baldırı çıplak”, “Atatürk’ün kızları” ve “Filenin Sultanları” söylemiyle yerleştirilmiştir. Günümüzde “Filenin Sultanları” söylemi tüm sosyal kurumlarda yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Bu durum bu söylemin Türkiye’de kadın voleybolcuların temsil ettiği yerel ve milli bir kimliğe dönüşmesine ve kurumsallaşmasına sebep olmuştur. Söylemin voleybolcular tarafından da içselleştirildiği görülmektedir. Türkiye’de voleybolcu olmak, ekonomik özgürlük ve kamusal görünürlük bağlamında kadınların toplumsal kimlik ve statülerini olumlu yönde etkilese de kadınları ev içi rollerde ataerkil yapının hiyerarşisinden özgürleştirememektedir. Voleybolcu kadınlar sıklıkla antrenör ve yönetici kaynaklı yıldırma ve taciz davranışlarına maruz kalmaktalardır.